MUHAFAZAKARıM DIYENIN YENI VAZIFESI

B.

El yordamıyla ve kaba tariflerle tavsif ettiğimiz 'Öteki'ni bir türlü anlayamıyor oluşumuz hakkında kafa yoruyorum bir süredir. Kendimizden yola çıkarak bir öteki tarifi yapıyoruz. Paralel toplum krizi yaşayan her cemiyetin ortak kaderi, ötekini bir türlü anlayamamak haline geliyor bir kertede. Kendisinden hissemiz olmayan soyut şeyleri hiçbir tarifle tahayyül edemiyor oluşumuz, paralel toplum ötekisini de anlayamıyor oluşumuzu neticelendiriyor. Kabiliyetimiz bu kadar. Buna mukabil düşünürken, not alırken, yazıp çizerken fark ettiğim şu oldu. Maalesef günümüz bu tarafındakilerinin de yaşadıkları bir kriz var ve bu kriz kendilerine ait olduğunu varsaydıkları şeylere de en az ötekine yabancı olduğu kadar yabancı olduğu hakikatidir. Ötekine solcu berikine muhafazakar sıfatını takarken bizler çok temel bir gerçeği ıskalıyoruz. Aslında kendimizi tavsif ettiğimiz o şey her neyse en az ötekini tavsif ederken kullandığımız şeyler kadar muhayyeldir. Oryantal hülyalar ve oksidental hülyalar bu bakımdan birbirinin aynıdır. Yenilikçi, modern, seküler, solcu, Kemalist vb. her nasıl tanımlarsa tanımlasın kendisini, ötekinin arkasında büyük bir boşluk, keşif bir cehalet bulutu var. Hakikaten çok cahil ve insani vasıfları zayıf bir öteki ile karşı karşıyayız. Bu ürkütücü bir gerçektir. Buna mukabil kendisine muhafazakar, dindar, milliyetçi, mukaddesatçı vb. her ne derse desin bu tarafta da büyük bir boşluk var. Haline razı olmayan insanlardan mürekkep bir toplumun yenilikçi taleplerinin sınırsızlığı ve düzensizliği ile doğrudan ilişkili bir kriz bu. Sürekli bir kabuğunu kırmak, bir başkasına dönüşmek talebinin bizleri getirdiği noktadayız. Ekonomik olarak sınıf atlama talepleri, değerler bakımından dönüşmeyi neden intaç etti diye düşünenlerimiz olmuştur elbette. Vardıkları neticeyi tartışmak isterdim.

Adı üstünde muhafazakar. Muhafaza edecek değerleri, sosyal ve iktisadi ilişki biçimleri olmayandan muhafazakar olabilir mi? Türk dindarlarının bir kısmının da ilginç biçimde en az solcular kadar devrimci karaktere sahip oluşu ve tabudevirenliği kendilerine bir meşrep hüllesi olarak bilmeleri; buna rağmen muhafazakar olarak adlandırılıyor olmaları ilginç bir paradokstur. Müşterek değerimiz kalmadı erenler. İnandığımız şeylerden tutun, adab-ı muaşeret kaidelerine kadar bir müşterekliğimiz yok. Kimimizin zihni oryantal hayallerle kimimizinki ise uydurulmuş Osmanlıca hülyalarla meşgul. Acı ama hakikat. Uydurulmuş hülyaların, soyut tasavvurların bir objektivitesi olmadığı için müşterek değer diye bir şeyimiz kalmadı maalesef.

İşte bu sebeple bugünün hatta yarının muhafazakarının, kendisine muhafazakar diyenin, hayal ettiğini korumaktan daha temel bir vazifesi vardır. Bu vazife, muhafaza edilecek değerleri meydana getirmektir. Üzerinde müşterek olarak hemfikir olacağımız değerler ortaya koymadıktan sonra herkes gettosunu ve hayalini yaşatmaya çalışmaya devam edecek. Paralel toplum içinde, paralel meşrepler birbirinden uzaklaşıp gidecek. En azından üzerinde hemfikir olunabilecek değerler ortaya konmalı.

Peki geveze Taceddin, bu da bir çeşit yenilikçilik değil mi? Değildir. Yenilikçilik, mevcuttan yana memnuniyetsizlik neticesinde, mevcudu yıkmak suretiyle ortaya konan bir reflekstir. Badel harab-ı Basra, bari konuşacak müşterek bir lisanımız olsun diyorum. Bilmem çok mu şey istiyorum?

2024-05-23T04:17:03Z dg43tfdfdgfd